Teknolojinin çok hızlı bir
şekilde gelişmesiyle birlikte dünya üzerindeki ülkeler birbiriyle eskiye nazaran
daha fazla ilişki kurmaya başladılar. 80’li yıllardan itibaren küreselleşmenin
kendini iyiden iyiye hissettirmeye başlamasıyla ülke ekonomileri de
birbirlerine bağımlı hale gelmişlerdir. Hemen her ülke diğer ülkelerle olan
ticaretini geliştirmek için adımlar atmış, birine mal satarken (ihracat),
bir başkasından da mal almaya (ithalat)
başlamıştır. IMF ve Dünya Bankası’nın kurulmasından itibaren de hem bu
kuruluşlar ülkelere hem de ülkeler kendi aralarında birbirlerine borç vermeye de
başlamışlardır. İşte tam bu noktada Kredi Derecelendirme Kuruluşları (KDK) önem
kazanmaya başlamıştır.
KDK’ların
ilk ortaya çıkışı 1909 yılına uzanmaktadır. Amerika’da iş yapan demiryolu
şirketlerinin aldıkları borçları geri ödeyebilmesini ölçebilmek için John Moody
tarafından ilk derecelendirme yapılmıştır. 1924 yılında Fitch şirketi bugünkü kullanılan
üç harfli notlandırma sistemini oluşturmuştur. 1929 Büyük Buhran’a kadar çok
göz önünde olmayan KDK’lar kriz sonrası Amerikan hükümeti tarafından, piyasaya
sürülecek tahvil ve bonoların derecelendirmesini yapmak üzere yasayla
yetkilendirilmiştir.
Kredi
derecelendirmesi, yatırımcıların hakkında bilgi sahibi olmadıkları ya da
olamayacakları değerli kağıtlar, şirketler, ülkeler vb. hakkında kendileri
adına KDK’ların bilgi toplaması ve bu bilgiler ışığında bu yatırımların
yönlendirilmesidir. Kredi notlarının en önemli işlevi borçların maliyetini belirlemesidir.
Yüksek notlara sahip şirketler ve ülkeler finans piyasasından düşük faizli ve
uzun vadeli borçlanabilmekteyken tam tersine düşük nota sahip ülkeler ve
şirketler piyasadan ya çok maliyetli bir şekilde borçlanmaktadır yada hiç
borçlanamamaktadır. Aslında yaptıkları iş yatırımcılar açısından çok önemli bir
işlevi yerine getirmektedir.
KDK’ların
ülkelere not verirken incelediği bazı göstergeler vardır. Bunların başlıcaları;
Ülke ekonomisinin gelir oluşturma kapasitesi (GSYİH ve Kişi Başına Düşen Milli
Gelir); Ülkelerin dış borç yükümlülüğü (Dış Borçlar/GSYİH) ve ülkenin içinde
bulunduğu siyasi durumdur. Bu göstergelerden ağırlığı en fazla olanı siyasi
ortamdır. Zira siyasi ortamı riskli olan ülkelere yatırımcılar
güvenememektedirler. Küresel ekonomi içinde ülkelerin ekonomik işlevlerini
devam ettirmek için ihtiyaç duydukları yabancı fonları uluslararası
piyasalardan sağlamaları, büyük ölçüde bu kuruluşların verdiği kredi notuna
bağlıdır. Ama bu demek değildir ki KDK’lar olmadan ülkeler borçlanamaz ve
yatırım çekemezler. Bu ülkelerin dünya çapında güvenilirliğine bağlı olan bir
durumdur.
Son zamanda S&P’nin
Türkiye’nin notunu pozitiften durağana çevirmesine karşın dünyaca ünlü
firmaların yatırım için Türkiyeyi tercih etmeleri KDK’ların her zaman etkili
olmadıklarını göstermektedir. Gelişmiş ülkeler krizle boğuşurken Türkiye’nin
büyüme rekorları kırması bu yatırımcılar açısından daha önemlidir. Tabii ki bu
yatırımların Türkiye’ye yönelmesinde başka bir etkende yakın zamanda açıklanan
teşvik paketidir. Türkiye’nin notunun pozitiften durağana çevrilmesinden sonra
gelen tepkilere S&P’tan yapılan açıklamada, şirketin Türkiye Baş Analisti
Eileen Zhang not düşürümünün başlıca iki sebebinin olduğunu söylemiştir. İlki
Türkiye’nin dünyada dinamik bir şekilde büyüyen bir ülke olmasına karşın bu
büyümenin büyük kısmının yabancı yatırımdan kaynaklandığını ve bu bağımlılılığın
riskli olmasıdır. İkinci olarak da cari açığı hedef gösteriyor ve bir örnekle
açıklıyor. Türkiye’nin bir hane halkı olarak düşünüldüğünde 100 TL kazandığını
ama 140 TL harcama yaptığını aradaki 40 TL’nin dış finansman yoluyla
sağlandığını ve bunun ülke için büyük risk olduğunu söylüyor. Bu noktada S&P
yanılmaktadır. Çünkü yaptıkları analizlerde statik verileri kullanarak bir
sonuç ortaya koymaktadırlar. Bu da yanılmayı beraberinde getiriyor. Kriz
içindeki dünyada ayakta kalan çok az ekonomiden biri olduğunu gözden
kaçırıyorlar. Ayrıca ülkeler borçlarını dönderebildikleri sürece cari açık
sıkıntı olmaktan çıkmaktadır.
1960’lara kadar sadece yatırımcılardan
para kazanan KDK’ların bu tarihten itibaren tahvil ve bono arz edecek olan
kurumlardan da para almaya başlamasıyla güvenilirlik noktasında şüpheye yol açmaya
başlamışlardı. KDK’ların ilk fiyaskosu Güneydoğu Asya krizinde ortaya
çıkmıştır. Krizin gelişini göremeyen KDK’lar yönlendirdikleri yatırımcıların
çok büyük zararlara girmelerine neden olmuşlardır. KDK’ların ikinci büyük
fiyaskosu ise Enron enerji şirketinin batması hadisesidir. Kurulmasından
itibaren çok hızlı büyüme gösteren şirket, enerji sektörünün yıldızı haline
gelmişti. KDK’lar da bu hızlı büyümenin en önemli unsuruydular. Zira şirket yüksek notlara sahip olması hasebiyle çok
yüklü miktarlarda ve ucuz bir şekilde borçlanabilmekteydi. Ama şirketin
yükselişi hızlı olduğu gibi düşüşü de çok hızlı oldu. Şirketin iflas etmesinden
2-3 gün öncesine kadar en yüksek notlarla derecelendirmesi KDK’ları zora soktu.
Şirketin batacağını öngörememişler ve yatırımcıları çok büyük zarara uğratmışlardı.
KDK’ların
ülkeleri ve şirketleri denetleyip onların finansal açıdan güvenilirliklerini
belirlerken kendilerinin hiç bir denetimden geçmemeleri büyük bir çelişki
ortaya koymaktadır. Verilen notların ne kadar güvenilir olduğu akılları
kurcalamaktadır. Özellikle son yaşanan Küresel Finans Krizinde çöp değerindeki
çok riskli kağıtlara yüksek notlar verilmesi ve krizin burdan patlaması bu
şirketlerin güvenilirliklerini zedelemiştir.
Küresel Finans Krizi sonrasında ABD
ve krize giren diğer ülkelerde KDK’lar ciddi şekilde sorgulanmaya
başlamışlardır. ABD Temsilciler Meclisi Başkanı ve Kongre’nin etkili isimleri,
dünyanın en büyük derecelendirme kuruluşları olan Moody’s, Standard and Poor’s
ve Fitch’in mortgage destekli menkul değerler için kasten yüksek not verdiğini
ısrarla iddia etmektedirler. Her üç derecelendirme kurumundaki tepe
yöneticilerini sorgulayan ve resmî şirket belgelerini inceleyen Başkan, bu
kuruluşların güveni kötüye kullandıklarını açıkça ifade etmiştir. Anlaşıldığına
göre, mortgage destekli kağıtları derecelendirmekle görevli komitelerdeki
uzmanlar, kişisel paralarını yatırdıkları menkul kıymetlere aşırı notlar vermişler,
yani yatırımcıyı değil, kendi yatırımlarını düşünmüşler. Bir S&P
yöneticisinin çalışma arkadaşlarına 2006 yılında gönderdiği e-maildeki, “Umut
edelim ki bu kağıt kartlardan ev yıkılmadan önce hepimizi emekli olmuş ve
müreffeh bir hayat standardına kavuşmuş olalım.” sözleri Senato raporuna
girmiştir. Moody’s‘den atılan bazı üst pozisyonlardaki değerlendirme
görevlileri, eski şirketlerinin piyasadaki etkinliğinin devam edebilmesi için
yapılan manipülasyonları kamuoyu ile paylaşmışlardır. Yüksek not vermeleri için
teşvik edildiklerini, şişirilmiş notlar için herhangi bir yaptırımın mevcut
olmadığını ve bu durumun şirket içerinde ciddi yozlaşmaya sebebiyet verdiğini
açıklamışlardır. Ayrıca
KDK’ların riskli varlıkların derecelendirilmesinden doğan gelirleri çok büyük
miktarlara ulaşmıştır. (Tablo 1) Bu da gösteriyor ki kâr uğruna tüm dünyayı
tehlikeye atmışlar.
Bu yüzyılda birkaç büyük krizden geçen Amerika,
ekonomisini korusun kollasın diye oluşturduğu güçlerin aslında ekonomik
krizlerin de kaynağı olduğu gerçeği ile böylece yüzyüze geldi. Günümüzde
bilgiye ulaşmanın kolay olmasından dolayı KDK’ların işlevini yitirdiği görüşü
konuşulmaya başlanmıştır. Esasında dünya genelinde "kredibilitesi"
azalan uluslararası KDK'ların, ülke riski notlarını belirlemede biraz da
"dikkat çekmek" istemeye çalıştığı iddialı bir yorum olmayacaktır.
Bu noktada bahsedilmesi gereken çok önemli bir husus, şu
anda piyasada bir oligopol yapının (az sayıda firmanın piyasaya egemen olduğu
durum) var olduğudur. Bu oligopolleşmeyi önlemek için adımlar atılmış olsada,
çabalar sonuçsuz kalmıştır. Sektöre giren yeni firmalar tutunamamışlar ve bir
çoğu sektöre veda etmişlerdir. Son zamanda konuşulan başka bir konuda bir çok
ülkenin bir araya gelerek bir KDK kurmaları gerektiği konusudur. Zira devlet
desteği olmadan şirketler sektörde tutunamamaktadırlar. Ama burada da şöyle bir
sorun çıkabilir. KDK’nın ortağı olan ülkelere,
şirket bağımsız notlar verebilir mi? Eğer güvenilirlik sorunu
aşılabilirse şu an ki mevcut üç şirketin sektördeki ağırlığının düşürülmesi
gerekmektedir. Zira bu üç şirket sektörün %90’ını tutmuşlardır. Son zamanlarda
KDK’ların çok fazla yanlışa düşmeleri ve dünya çapında tepki görmeleri,
yaptırımlara maruz kalacağının habercisi olabilir.
Kaynakça
- “Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşlarını Rolü, Güvenilirlik Açısından Sorgulanması ve Türkiye” ; Prof. Dr. Erdinç Tutar, Yrd. Doç. Dr. Filiz Tutar, Araştırma Görevlisi Mehmet Vahit Eren; Akademik Bakış Dergisi Sayı: 25 Temmuz-Ağustos 2011, Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi
- “Global Krizlerin Ortaya Çıkmasında Kredi Derecelendirme Kuruluşlarının Rolü” ; Ersagun Şimşek, Araştırma Direktörü/Ekonomist; Çerçeve Dergisi Mart 2009 Sayısı
- “Kredi Derecelendirme
Kuruluşlarının Önemi ve Denetimi” ; Dr. Mehmet Yazıcı, Tekstilbank A.Ş.
İşletme Kredileri Tahsis Müdürü
- Wikipedi, Kredi
Derecelendirmeleri Maddesi
- “Bu Tür Duygusal Çıkışlara
Alışığız, Özür Dilenmesi Gereken Bir Durum Yok” Ercan İnan- Vatan Gazetesi
(http://haber.gazetevatan.com/Haber/451029/1/Gundem)
- “Kredi Derecelendirme
Kuruluşları Nedir? Nasıl Doğdular? Ne İş Yaparlar?” Cemal T. Demir (http://amerikabulteni.com/2012/05/09/kredi-derecelendirme-kuruluslari-nedir-nasil-dogdular-ne-is-yaparlar/)
Bunlarda ilginizi çekebilir: