28 Kasım 2013 Perşembe

Kredi Derecelendirme Kuruluşları ve Dünya Ekonomisindeki Rolleri

       Teknolojinin çok hızlı bir şekilde gelişmesiyle birlikte dünya üzerindeki ülkeler birbiriyle eskiye nazaran daha fazla ilişki kurmaya başladılar. 80’li yıllardan itibaren küreselleşmenin kendini iyiden iyiye hissettirmeye başlamasıyla ülke ekonomileri de birbirlerine bağımlı hale gelmişlerdir. Hemen her ülke diğer ülkelerle olan ticaretini geliştirmek için adımlar atmış, birine mal satarken (ihracat), bir  başkasından da mal almaya (ithalat) başlamıştır. IMF ve Dünya Bankası’nın kurulmasından itibaren de hem bu kuruluşlar ülkelere hem de ülkeler kendi aralarında birbirlerine borç vermeye de başlamışlardır. İşte tam bu noktada Kredi Derecelendirme Kuruluşları (KDK) önem kazanmaya başlamıştır.
            KDK’ların ilk ortaya çıkışı 1909 yılına uzanmaktadır. Amerika’da iş yapan demiryolu şirketlerinin aldıkları borçları geri ödeyebilmesini ölçebilmek için John Moody tarafından ilk derecelendirme yapılmıştır. 1924 yılında Fitch şirketi bugünkü kullanılan üç harfli notlandırma sistemini oluşturmuştur. 1929 Büyük Buhran’a kadar çok göz önünde olmayan KDK’lar kriz sonrası Amerikan hükümeti tarafından, piyasaya sürülecek tahvil ve bonoların derecelendirmesini yapmak üzere yasayla yetkilendirilmiştir.
            Kredi derecelendirmesi, yatırımcıların hakkında bilgi sahibi olmadıkları ya da olamayacakları değerli kağıtlar, şirketler, ülkeler vb. hakkında kendileri adına KDK’ların bilgi toplaması ve bu bilgiler ışığında bu yatırımların yönlendirilmesidir. Kredi notlarının en önemli işlevi borçların maliyetini belirlemesidir. Yüksek notlara sahip şirketler ve ülkeler finans piyasasından düşük faizli ve uzun vadeli borçlanabilmekteyken tam tersine düşük nota sahip ülkeler ve şirketler piyasadan ya çok maliyetli bir şekilde borçlanmaktadır yada hiç borçlanamamaktadır. Aslında yaptıkları iş yatırımcılar açısından çok önemli bir işlevi yerine getirmektedir.
            KDK’ların ülkelere not verirken incelediği bazı göstergeler vardır. Bunların başlıcaları; Ülke ekonomisinin gelir oluşturma kapasitesi (GSYİH ve Kişi Başına Düşen Milli Gelir); Ülkelerin dış borç yükümlülüğü (Dış Borçlar/GSYİH) ve ülkenin içinde bulunduğu siyasi durumdur. Bu göstergelerden ağırlığı en fazla olanı siyasi ortamdır. Zira siyasi ortamı riskli olan ülkelere yatırımcılar güvenememektedirler. Küresel ekonomi içinde ülkelerin ekonomik işlevlerini devam ettirmek için ihtiyaç duydukları yabancı fonları uluslararası piyasalardan sağlamaları, büyük ölçüde bu kuruluşların verdiği kredi notuna bağlıdır. Ama bu demek değildir ki KDK’lar olmadan ülkeler borçlanamaz ve yatırım çekemezler. Bu ülkelerin dünya çapında güvenilirliğine bağlı olan bir durumdur.
Son zamanda S&P’nin Türkiye’nin notunu pozitiften durağana çevirmesine karşın dünyaca ünlü firmaların yatırım için Türkiyeyi tercih etmeleri KDK’ların her zaman etkili olmadıklarını göstermektedir. Gelişmiş ülkeler krizle boğuşurken Türkiye’nin büyüme rekorları kırması bu yatırımcılar açısından daha önemlidir. Tabii ki bu yatırımların Türkiye’ye yönelmesinde başka bir etkende yakın zamanda açıklanan teşvik paketidir. Türkiye’nin notunun pozitiften durağana çevrilmesinden sonra gelen tepkilere S&P’tan yapılan açıklamada, şirketin Türkiye Baş Analisti Eileen Zhang not düşürümünün başlıca iki sebebinin olduğunu söylemiştir. İlki Türkiye’nin dünyada dinamik bir şekilde büyüyen bir ülke olmasına karşın bu büyümenin büyük kısmının yabancı yatırımdan kaynaklandığını ve bu bağımlılılığın riskli olmasıdır. İkinci olarak da cari açığı hedef gösteriyor ve bir örnekle açıklıyor. Türkiye’nin bir hane halkı olarak düşünüldüğünde 100 TL kazandığını ama 140 TL harcama yaptığını aradaki 40 TL’nin dış finansman yoluyla sağlandığını ve bunun ülke için büyük risk olduğunu söylüyor. Bu noktada S&P yanılmaktadır. Çünkü yaptıkları analizlerde statik verileri kullanarak bir sonuç ortaya koymaktadırlar. Bu da yanılmayı beraberinde getiriyor. Kriz içindeki dünyada ayakta kalan çok az ekonomiden biri olduğunu gözden kaçırıyorlar. Ayrıca ülkeler borçlarını dönderebildikleri sürece cari açık sıkıntı olmaktan çıkmaktadır.
1960’lara kadar sadece yatırımcılardan para kazanan KDK’ların bu tarihten itibaren tahvil ve bono arz edecek olan kurumlardan da para almaya başlamasıyla güvenilirlik noktasında şüpheye yol açmaya başlamışlardı. KDK’ların ilk fiyaskosu Güneydoğu Asya krizinde ortaya çıkmıştır. Krizin gelişini göremeyen KDK’lar yönlendirdikleri yatırımcıların çok büyük zararlara girmelerine neden olmuşlardır. KDK’ların ikinci büyük fiyaskosu ise Enron enerji şirketinin batması hadisesidir. Kurulmasından itibaren çok hızlı büyüme gösteren şirket, enerji sektörünün yıldızı haline gelmişti. KDK’lar da bu hızlı büyümenin en önemli unsuruydular. Zira şirket  yüksek notlara sahip olması hasebiyle çok yüklü miktarlarda ve ucuz bir şekilde borçlanabilmekteydi. Ama şirketin yükselişi hızlı olduğu gibi düşüşü de çok hızlı oldu. Şirketin iflas etmesinden 2-3 gün öncesine kadar en yüksek notlarla derecelendirmesi KDK’ları zora soktu. Şirketin batacağını öngörememişler ve yatırımcıları çok büyük zarara uğratmışlardı.
            KDK’ların ülkeleri ve şirketleri denetleyip onların finansal açıdan güvenilirliklerini belirlerken kendilerinin hiç bir denetimden geçmemeleri büyük bir çelişki ortaya koymaktadır. Verilen notların ne kadar güvenilir olduğu akılları kurcalamaktadır. Özellikle son yaşanan Küresel Finans Krizinde çöp değerindeki çok riskli kağıtlara yüksek notlar verilmesi ve krizin burdan patlaması bu şirketlerin güvenilirliklerini zedelemiştir.
            Küresel Finans Krizi sonrasında ABD ve krize giren diğer ülkelerde KDK’lar ciddi şekilde sorgulanmaya başlamışlardır. ABD Temsilciler Meclisi Başkanı ve Kongre’nin etkili isimleri, dünyanın en büyük derecelendirme kuruluşları olan Moody’s, Standard and Poor’s ve Fitch’in mortgage destekli menkul değerler için kasten yüksek not verdiğini ısrarla iddia etmektedirler. Her üç derecelendirme kurumundaki tepe yöneticilerini sorgulayan ve resmî şirket belgelerini inceleyen Başkan, bu kuruluşların güveni kötüye kullandıklarını açıkça ifade etmiştir. Anlaşıldığına göre, mortgage destekli kağıtları derecelendirmekle görevli komitelerdeki uzmanlar, kişisel paralarını yatırdıkları menkul kıymetlere aşırı notlar vermişler, yani yatırımcıyı değil, kendi yatırımlarını düşünmüşler. Bir S&P yöneticisinin çalışma arkadaşlarına 2006 yılında gönderdiği e-maildeki, “Umut edelim ki bu kağıt kartlardan ev yıkılmadan önce hepimizi emekli olmuş ve müreffeh bir hayat standardına kavuşmuş olalım.” sözleri Senato raporuna girmiştir. Moody’s‘den atılan bazı üst pozisyonlardaki değerlendirme görevlileri, eski şirketlerinin piyasadaki etkinliğinin devam edebilmesi için yapılan manipülasyonları kamuoyu ile paylaşmışlardır. Yüksek not vermeleri için teşvik edildiklerini, şişirilmiş notlar için herhangi bir yaptırımın mevcut olmadığını ve bu durumun şirket içerinde ciddi yozlaşmaya sebebiyet verdiğini açıklamışlardır. Ayrıca KDK’ların riskli varlıkların derecelendirilmesinden doğan gelirleri çok büyük miktarlara ulaşmıştır. (Tablo 1) Bu da gösteriyor ki kâr uğruna tüm dünyayı tehlikeye atmışlar.
Bu yüzyılda birkaç büyük krizden geçen Amerika, ekonomisini korusun kollasın diye oluşturduğu güçlerin aslında ekonomik krizlerin de kaynağı olduğu gerçeği ile böylece yüzyüze geldi. Günümüzde bilgiye ulaşmanın kolay olmasından dolayı KDK’ların işlevini yitirdiği görüşü konuşulmaya başlanmıştır. Esasında dünya genelinde "kredibilitesi" azalan uluslararası KDK'ların, ülke riski notlarını belirlemede biraz da "dikkat çekmek" istemeye çalıştığı iddialı bir yorum olmayacaktır.
Bu noktada bahsedilmesi gereken çok önemli bir husus, şu anda piyasada bir oligopol yapının (az sayıda firmanın piyasaya egemen olduğu durum) var olduğudur. Bu oligopolleşmeyi önlemek için adımlar atılmış olsada, çabalar sonuçsuz kalmıştır. Sektöre giren yeni firmalar tutunamamışlar ve bir çoğu sektöre veda etmişlerdir. Son zamanda konuşulan başka bir konuda bir çok ülkenin bir araya gelerek bir KDK kurmaları gerektiği konusudur. Zira devlet desteği olmadan şirketler sektörde tutunamamaktadırlar. Ama burada da şöyle bir sorun çıkabilir. KDK’nın ortağı olan ülkelere,  şirket bağımsız notlar verebilir mi? Eğer güvenilirlik sorunu aşılabilirse şu an ki mevcut üç şirketin sektördeki ağırlığının düşürülmesi gerekmektedir. Zira bu üç şirket sektörün %90’ını tutmuşlardır. Son zamanlarda KDK’ların çok fazla yanlışa düşmeleri ve dünya çapında tepki görmeleri, yaptırımlara maruz kalacağının habercisi olabilir.

Kaynakça
  • “Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşlarını Rolü, Güvenilirlik Açısından Sorgulanması ve Türkiye” ; Prof. Dr. Erdinç Tutar, Yrd. Doç. Dr. Filiz Tutar, Araştırma Görevlisi Mehmet Vahit Eren; Akademik Bakış Dergisi Sayı: 25 Temmuz-Ağustos 2011, Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi
  • “Global Krizlerin Ortaya Çıkmasında Kredi Derecelendirme Kuruluşlarının Rolü” ; Ersagun Şimşek, Araştırma Direktörü/Ekonomist; Çerçeve Dergisi Mart 2009 Sayısı
Bunlarda ilginizi çekebilir: